Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken; uzak diyarların birinde Keloğlan adında yoksul ama bir o kadar da akıllı bir genç yaşarmış. Keloğlan’ın adı, yağ gibi parlak kafasından gelir, ama onu herkes güzel yüreği ve kıvrak zekâsıyla tanırmış.
1. Bölüm: Keloğlan’ın Sıra Dışı Hayali
Keloğlan’ın en büyük hayali, bir gün saraylarda yaşayarak zengin olmak değilmiş; kalbinde hep “iyi insanlara yardım etmek” arzusu taşıyormuş. Her sabah, küçük kulübesinden çıkar, yol kenarındaki çöpleri toplar, yoldan geçen seyyahlara su ikram eder, hasta düşene şifa olmaya çalışırmış. Köydeki herkes Keloğlan’ı sever, ona “Keloğlan Papağan” derlermiş; çünkü yardıma muhtaç ne kadar can varsa, hepsine ilk koşan o imiş.

2. Bölüm: Yoksul Köyün Umudu
Günlerden bir gün, civar köylerden birine giren kara bulutlar, toprakları kurutup mahsulleri mahvetmiş. İnsanlar açlıktan, susuzluktan perişan olmuş. Köyün yaşlı muhtarı, çaresizlik içinde Keloğlan’a seslenmiş:
“Ey Keloğlan! Bu kara talihi yenmek için sihirli kılıç arıyoruz. O kılıç, üç dağın ötesindeki Zümrüt Ormanı’nda gizliymiş. Senin zekânla ve cesaretinle ancak o kılıcı bulup gelir, köyümüze huzur getirirsin…”
Keloğlan tereddüt etmemiş, hemen yolculuğa hazırlanmış. Sırtına sadece küçük bir bohça, eline eski mi eski bir baston almış. “Giderken yardım isteyen olursa, asla geri çevirmeyeceğim,” diye düşünmüş içinden.
3. Bölüm: Zorlu Yolculuk
Keloğlan, üç dağın eteklerine ulaştığında karşısına bir devekuşu devin çıkmış:
“Geçmek istiyorsan bilmeceyi doğru yanıtla,” demiş dev.
“Seni kızdırırsam, yolda geri çevirecek miyim?” diye sormuş Keloğlan.
Devi şaşırtan bu soruyla bir an duraksamış. Keloğlan’ın gençliğine rağmen kendinden emin bakışları, devin kafasını karıştırmış. Nihayet dev bilmediği sorusunu sorup, Keloğlan da cevabı bir anlık zekâsıyla yanıtlamış. Devekuşu dev, şaşkınlıkla yol vermiş.
Biraz ileride, iki kurt kavgasıyla karşılaşmış. Kavgayı ayırmak yerine, Keloğlan:
“Biri diğerine susarsa, barışı sağlayacak kavga nedir?” diye bilmece sormuş.
Kurtlar bilmeceyi çözememiş, barışmış ve Keloğlan’a eşlik etmeye karar vermişler. Böylece Keloğlan, kurtların rehberliğiyle dağ geçitlerinden geçmiş.
4. Bölüm: Zümrüt Ormanı’nın Sırları
Sonunda Zümrüt Ormanı’na varmış. Ağaçların yaprakları o kadar yeşilmiş ki, güneş bile yeşil ışıklarla süzülüyormuş. Ortada büyük bir kayanın üzerinde, üstünde işlemeler olan bir kılıç duruyormuş. Keloğlan yaklaşınca, kılıç kendi kendine konuşmuş:
“Beni çekmeye cüret eden, kalbinde iyilik ve cesaret taşıyandır.”
Keloğlan, tereddüt etmeden kılıcı taşın içinden çekmiş. O anda, ormanda huzur ürpertici bir melodi yayılmış. Sihirli kılıç, görkemli bir ışıltıyla parlamış. İçindeki güç, Keloğlan’ın cesaretini kat be kat artırmış.
5. Bölüm: Zaferle Dönüş
Kılıcı alıp yola revan olan Keloğlan’ı, geri dönüşte önüne çıkan tüm engeller, kılıcın sihri ve Keloğlan’ın akıllı çözüm önerileri sayesinde kolayca aşılmış. Bir günün gecesinde köyüne varmış.
Muhtar ve halk, Keloğlan’ı büyük bir sevinçle karşılamış:
“Keloğlan, sen gerçek bir kahramansın! Halkımızı açlıktan kurtardın.”
Keloğlan, sihirli kılıcı yere bırakıp:
“Asıl sihir, dayanışma ve iyilikte gizli,” demiş.
Herkes şaşkın şaşkın bakarken eklemiş:
“Benim kılıcım, sizin yüreklerinizdeki sevgiden daha güçlü değildir.”
6. Bölüm: Masalın Sonu
Köyde bu olaydan sonra kimse bir diğerinin derdiyle ilgisiz kalmamış. Her fırsatta yardımlaşmışlar, kılıç ise köy meydanındaki taşın üzerine asılı kalmış. Keloğlan ise ne hazineden ne de unvana özenmiş; yaptığı iyiliğin karşılığını, insanların hayatlarından gelen mutlulukta bulmuş.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı okuyanın, biri anlatanın, biri de Keloğlan’ın başına… Kim bilir, belki o üç elmadan biri de senindir!
Keloğlan ve Sihirli Kılıç Masalına benzeyen Keloğlan masalları okumak için bağlantıya tıklayabilirsiniz.