Yazar: Minik Masal

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak bir köyde, küçük bir kız çocuğu yaşarmış. Adı Elif’miş. Elif, her gece uyumadan önce, penceresinden dışarıya bakıp ay ışığının parladığı gökyüzüne hayran kalırmış. O gece de gökyüzüne bakarken, birdenbire çok parlak bir ışık görmüş. Bu ışık, doğrudan ormanın derinliklerinden geliyormuş. Elif, ne olduğunu anlamaya çalışırken, cesurca pencerenin kenarına yaklaşmış. Elif: “Ay ışığı neden bu kadar parlak? Bir şeyler oluyor gibi hissediyorum.” Ay ışığının biraz daha parlamasıyla birlikte, birden bir ses duymuş. Ses, ormandan geliyormuş, sanki biri onu çağırıyormuş. Ses: “Elif! Elif! Yardım et! Bizi kurtar!” Elif, şaşkın ama bir o kadar heyecanlı bir şekilde dışarıya…

Read More

Bir varmış, bir yokmuş. Uçsuz bucaksız bir denizin kıyısında, minik bir balıkçı köyü varmış. Bu köyde, Mavi adında çok meraklı ve cesur bir çocuk yaşarmış. Mavi’nin en büyük hayali, bir gün okyanusun altını keşfetmekmiş. Bir sabah, güneş altın gibi parladığında, Mavi sahilde yürürken parlayan bir şey bulmuş. Bu, üzeri deniz kabuklarıyla süslenmiş eski bir cam şişeymiş. Şişenin içinde yuvarlak bir kâğıt varmış. Mavi heyecanla şişeyi açmış ve mektubu okumuş: “Kayıp inciyi bulan kişi, deniz kraliçesinin dostu olacak. İpucu: Mercan Mağarası’nın ötesine git!” Mavi hemen eve koşmuş, yüzme gözlüğünü, paletini ve minik dalış tüpünü almış. En iyi arkadaşı minik ahtapot Pufi’yi…

Read More

Bir zamanlar, yemyeşil ağaçlarla kaplı, kuş seslerinin eksik olmadığı huzurlu bir ormanda “Işık Ormanı” adı verilen büyülü bir yer yaşardı. Bu ormanın en önemli özelliği, her gece ay ışığının ormanın tam ortasındaki Gümüş Göl’e düşmesiyle ortaya çıkan parıltılı çiçeklerdi. Bu çiçekler sadece ay ışığında açar, ormana neşe ve huzur getirirdi. Ama bir sabah, ormanın bilge baykuşu Bay Mercek, göl kıyısındaki yüksek çınar ağacının dalında gözlerini ovuşturdu ve mırıldandı: – Ay ışığı dün gece göle yansımadı… Bu hiç iyiye işaret değil… Ay ışığı kayıptı! Bay Mercek hemen en güvendiği dört hayvanı çağırdı: Bay Mercek gözlüklerini düzeltip konuştu: – Ay ışığını bir…

Read More

Bir zamanlar, Mavi adında cesur ve meraklı bir çocuk yaşarmış. Mavi, denizi çok severmiş. Her sabah kıyıya gidip dalgaların sesini dinler, kumlara çizimler yapar, bazen de deniz kabukları toplarmış. En büyük hayali, bir gün kendi gemisiyle denize açılmakmış. Bir sabah, Mavi sahilde yürürken parlayan bir şey görmüş. Kumların arasında parıldayan küçük bir pusulaymış bu. Pusulanın ortasında minik bir deniz kabuğu resmi varmış. Mavi pusulayı eline aldığında birdenbire pusulanın ibresi hızlıca dönmeye başlamış ve sonra durmuş. Pusula, açık denizi gösteriyormuş! Tam o sırada bir martı çığlığı duymuş:”Takip et Mavi, Kayıp İstiridye Adası seni bekliyor!” Mavi gözlerine inanamamış. Martı mı konuşmuştu? Ama…

Read More

Bir varmış, bir yokmuş… Uzak bir savanada, yumuşacık yelesiyle, sevimli mi sevimli minik bir aslan yavrusu yaşarmış. Adı Leo’ymuş. Leo, oyun oynamayı çok severmiş ama uyumayı hiç istemezmiş. Her akşam annesi: – Leo, artık uyku vakti, gözlerini kapat!dermiş. Ama Leo: – Daha maceraya çıkmadım ki anne!diye homurdanırmış. Bir gece, Leo yine uyumamak için kıvrandığında, odasında parlayan küçük bir yıldız pencereden içeri süzülüvermiş. Yıldız yavaşça Leo’nun burnuna dokunmuş… Pıııff! Bir anda odası kaybolmuş, Leo kendini bambaşka bir yerde bulmuş: Gökyüzüyle yerin birleştiği yerde parlayan büyülü bir ormanın tam ortasında! Üstünde yıldız tozlarından yapılmış bir pelerin varmış. Yanında da konuşan bir baykuş!…

Read More

Bir zamanlar, okyanusun derinliklerinde Mavi adında sevimli bir yunus yaşardı. Mavi çok meraklıydı. Rengarenk balıkları takip eder, deniz yıldızlarıyla oyunlar oynar, yosunlardan oluşan tünellerin içinden geçmeyi çok severdi. Bir sabah, güneş ışıkları suyun altına dans ederek ulaşırken Mavi, en yakın arkadaşları Kaplumbağa Kabuş ve Ahtapot Pofi ile buluştu. “Bugün ne macera yapalım?” diye heyecanla sordu Mavi. “Kayıp Mercan Adası’nı duydun mu?” dedi Kabuş, gözlüklerini düzeltip. “Efsane mi o?” diye sordu Pofi, kollarını merakla sallayarak.“Gerçek olduğunu sanmıyorum.” “Hayır, gerçekmiş!” dedi Mavi.“Babam bir keresinde oraya neredeyse ulaşmış. Orada ışıl ışıl parlayan büyülü mercanlar varmış.” Üç arkadaş heyecanla göz göze geldiler.“Hadi gidelim!” dediler…

Read More

Bir zamanlar, rengârenk çiçeklerle kaplı, kuşların şarkı söylediği, arıların dans ettiği yemyeşil bir vadide Arı Maya adında neşeli bir arı yaşarmış. Maya, her sabah erkenden uyanır, kanatlarını çırpar, arkadaşlarını selamlar ve en sevdiği şeyi yaparmış: yeni yerler keşfetmek! Bir sabah Maya, kovanın dışına çıktığında bir gariplik fark etmiş. Çiçekler solmuş, kelebekler uçmuyormuş, kuşlar bile sessizmiş. En sevdiği kır papatyası bile griye dönmüş! Maya çok şaşırmış. Hemen en yakın arkadaşı uğur böceği Lila’ya uçmuş. – “Lila! Ne oluyor böyle? Çiçekler neden soldu? Renkler nereye gitti?” diye sormuş endişeyle. Lila iç çekmiş: – “Geceleyin Renkler Diyarı’ndan bir fırtına geldi. Tüm renkleri alıp…

Read More

Bir zamanlar, yemyeşil ovaların ve pırıl pırıl derelerin aktığı uzak bir diyarda, Keloğlan adında zeki ve cesur bir genç yaşarmış. Keloğlan’ın en büyük özelliği, her zorluğun üstesinden gelmesini sağlayan parlak fikirleriymiş. Bir gün, Keloğlan köyün yakınındaki ormanda yürürken, her zamankinden farklı bir ışık görmüş. “Acaba bu nedir?” diye meraklanmış. İşte o an, Keloğlan’ın macerası başlamış. Işığın peşinden gitmeye karar vermiş. Orman, her adımda daha da büyülü bir hal alıyormuş. Yemyeşil ağaçlar, rengarenk çiçekler ve şırıl şırıl akan küçük şelaleler… Keloğlan bu güzelliklere hayran kalarak ilerlemiş. Işığın kaynağına yaklaştıkça, parıltısı artan, kocaman, turuncu renkli bir mantar görmüş. Bu mantar, etrafına altın…

Read More

Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, sabahın erken saatlerinde köyün etrafındaki yeşil tepelerin arasında yaşayan Keloğlan, güneşin ilk ışıklarıyla uyanmış. Keloğlan, her zamanki gibi çıplak ayaklarıyla evinin önündeki geniş avluda zıplarken, uzaklardan gelen bir yardım çığlığı duymuş. Bunun ardından, merakla sesin geldiği yöne koşan Keloğlan, ormanın derinliklerinde sıkışmış bir ceylan yavrusuyla karşılaşmış. Ceylan yavrusu, dikenli çalıların arasında mahsur kalmış ve kaçamıyormuş. Keloğlan, nazikçe “Merak etme küçük dostum, hemen yardım edeceğim!” demiş. Daha sonra, Keloğlan uzun sopasını kullanarak dikenleri nazikçe ayırmış ve ceylan yavrusunu özgürlüğüne kavuşturmuş. Ceylan, Keloğlan’a minnettar bir şekilde bakıp ormanın içine doğru koşarak kaybolmuş.…

Read More

Balin, kocaman sarı çizgili, minicik ama çok cesur bir arıydı. En sevdiği şey, mis gibi çiçeklerden topladığı balları kocaman kavanozunda biriktirmekti. Bir sabah uyandığında, Balin bir de ne görsün! En sevdiği, ağzına kadar balla dolu kavanozu yerinde yoktu! “Ay, balım nerede?” diye telaşla bağırdı Balin. Hemen minik antenlerini oynatarak etrafı koklamaya başladı. Burnuna gelen tatlı bir koku onu rengarenk çiçeklerle dolu çayıra götürdü. Çayırda zıplayan sevimli bir çekirge olan Çıtçıt’ı gördü. “Merhaba Çıtçıt Abi,” dedi Balin. “Benim bal kavanozumu gördün mü acaba?” Çıtçıt antenlerini salladı. “Hmm, sanırım gördüm minik arı. Kocaman, parıl parıl bir şeydi. Onu ormanın içine doğru yuvarlayan…

Read More